Ana Sayfa Hakkımda Hastalıklar Yazılar Duyurular VİDEOLAR İLETİŞİM
Yazılar
Çocuk, ölüm kavramı ve yas

İlk yazımı bu tatsız başlıkla kaleme alma konusunda önce tereddüt yaşadım, ancak ne yazık ki “ölüm”ün kaçınılmazlığı ve doğallığı her birimizi ilgilendiriyor.

Yazıya başlarken benim yaşadığım tereddüt ve kaçınma isteğini, ölüm hakkında konuşmak söz konusu olduğunda, eminim pek çoğumuz yaşıyordur – hele de bir çocukla ölüm hakkında konuşmak söz konusu olduğunda. Oysa çocuklarımızın da ölüm olgusuyla karşılaşmaları kaçınılmaz. Belki balıklarının, kedilerinin, bazen bir tanıdıklarının ya da ne yazık ki bazen de çok yakınlarının kaybı ile bu doğa olayını deneyimliyorlar.

Her bir çocuğun her bir ölüm olayına tepkisi farklı olabilir, yine de yaş grubuna göre çocukların ortak tepkileri de söz konusu. Çocuklarımızın ölüm kavramıyla ilgili algılarını anlamak, bizim bu konularda onlarla konuşmadaki kaygımızı bir nebze de olsa azaltacaktır.  Çocuklarımızla konuşabilirsek onları ölüm kavramıyla başbaşa bırakmayıp, duygularını ifade etmelerine olanak sağlayarak yanlarında olduğumuzu hissettirmiş oluruz.

Yaş gruplarına göre ölümü kavrayışlarına, nasıl etkilendiklerine, nasıl tepkiler gösterdiklerine ve en önemlisi nasıl yardımcı olabileceğimize göz atalım:

Beş yaşından küçük çocuklar

Beş yaşından küçük miniklerimiz “ölüm” sözcüğünü pek de anlamını bilerek kullanmazlar. Geri dönüşsüz bir durum değildir ölüm. Bir “o anda yokluk” halidir. Ölmüş, evet, o anda yok yani… Nasıl ki küçük çocuklar kısa ayrılıklara çok büyük tepkiler verebilirken, böylesi kalıcı bir ayrılığa çok az tepki vermeleri olasıdır. Soyut düşünme becerileri yeterince gelişmediğinden, farklı nedenlere bağlayabilirler bu ayrılığı, gidişi, ölümü. Burada önemli bir nokta çocuğun ölüm olayından kendisini sorumlu tutuyor olabilme ihtimalidir.

Beş yaş on yaş arası çocuklar

Beş yaş sonrasında ise çocuk artık ölümü geri dönüşsüz bir olay, yaşam işlevlerinin tamamen durması olarak anlamaya başlar. Hatta yedi sekiz yaşlarına doğru ölümün engellenemez ve herkesin yaşayacağı bir olay olduğunu da bilmeye başlarlar -kendilerini yine de ölümlü olarak pek görmek istemeseler de.  Yine de somut düşünce yapısı ve sihirli düşünceleri vardır bu yaştaki çocukların. Bu süreçte ölenin bedenine ne olduğunu, nasıl olduğunu çok merak edebilirler. Ölüm sonrası törenlere katılım, bu dönemde ölümün somut olarak kavranmasında oldukça önemlidir. Sihirli düşüncelerin devamı olarak ise öleni mutlu etmek için uğraşabilir, kendisini gördüğüne duyduğuna inanabilir. Ayrıca, ötekiler için üzülme hali ve kendi duygularını bastırma eğilimi bu yaş grubunda sık görülür.

 On yaşından büyük çocuklar

On yaşından büyük bir çocuk için ölüm pek çok soyut yanıyla bütün bir kavram haline gelmeye başlar. Uzun vadeli sonuçlarını düşünür, duygulanır. Nedenselliğini sorgularken kader, haksızlık gibi kavramlarla ele alır. Kendi ölümlüğü de gündemdedir artık.  Çoğu zaman bu yaş grubunda çocuklar ölüm karşısında yoğun ve şiddetli tepki göstermeye eğilimlidir.

 

İlk tepkiler ve yas süreci

İlk anda büyük küçük, çocuk yetişkin hepimizin gösterdiği tepkiler aslında ortaklık gösteriyor:

-şok ve inanamama

-korku ve itiraz

-hissizlik ve donup kalma

-hiçbir şey olmamış gibi güne devam etme

Çocuğun bu ilk tepkiler sonrası durumu adım adım kabullenmesi için zamana ihtiyacı vardır.  Çocuk için artık yas süreci başlayacaktır. Kaygı, üzüntü, özlem, canlı anılar, uykuya dalamama, dikkati toplayamama, öfke, suçluluk ve hatta bazen utanç gibi durumlar yaşanması normaldir. Yas, yaşanması ve nihayetinde çözümlenmesi beklenen bir süreçtir. Ancak, bu süreci zorlaştırabilecek noktalara dikkat etmek gerekir.

 

Yas sürecini zorlaştıran özellikler

Yetişkinlerin ölüme yaklaşım biçimi, çocuğun yas sürecini nasıl yaşayacağında oldukça belirleyicidir. En sık yapılan hata, çocuğa ölüm haberini vermeme ve gizleme tutumudur. Bu çoğu zaman çocukla paylaşmakla ilgili kendi kaygılarımızdan kaynaklanır. Bazen çocuğu üzmemek için bir türlü söylemeyiz. Ancak bu saklanacak bir durum değildir, er geç çocuk öğrenecektir. Bunu geciktirmek hem çocuğun yakınlarına olan güven duygusunu sarsar, hem de çocuğu yas sürecinde yalnızlaştırır. Ölümün hemen sonrasında diğer yakınlarıyla yasını birlikte yaşamak önemlidir ve bu duygu paylaşımı bir çocuğun hakkıdır. Çocuğun ölüm haberini bir yabancıdan ya da uzak hissettiği birisinden almasındansa, yakın hissettiği, sevdiği birisinden alması çok önerilir; bütün zorluğuna rağmen çocuk için ideal olan budur. Durumu ve duyguları paylaşırken içten, duyarlı, dürüst ve  sakin bir tutum sergileyebilmek önemlidir. Özellikle okul çağına gelmiş bir çocuğun cenaze töreninden uzak tutulması, yetişkinlerin kendi duygularını çocuktan saklaması, çocuğu bu üzücü durum karşısında tek başına bırakır ve süreci daha da zorlaştırır. 

Ölüm biçimi de yas sürecini zorlaştıran özellikler içerebilir. Ani ölümler hem yetişkinler hem çocuklar için travmatiktir. Ani ölümler hem temel güven duygumuzu sarsar hem de ölüme zihinsel hazırlık için bize zaman tanımaz.

Ölen kişinin kim olduğu yas tepkisinin şiddeti ve süresinin uzunluğunda en büyük paya sahip noktadır. Anne-babanın ya da çok sevilen bir yakının kaybı onarımı en zorlayıcı olaylardandır.

Çocuğa destek  eksikliği yas sürecini karmaşıklaştıracaktır. (Burada çocuğu sarmalayan duygusal ortam kastedilmektedir.) Ölümün getirdiği pek çok sorunla baş ederken çocuğun duygusal gereksinimleri bazen göz ardı edilebilmektedir. Çocuğun duygularını rahat ifade edebileceği ortam sunabilmek, sorularına açık, dürüst ama anlayabileceği düzeyde yanıtlar vermek yas sürecini kolaylaştıracaktır.

Kaybın yerine geçebilecek kişi yokluğu, özellikle çocuğa bakım veren bir yakınının kaybında çok örseleyicidir; çocuk için hem güvensizlik hem de yalnızlık duygusunu ağırlaştırır. Kaybın daha önce üstlendiği rolü alabilecek bir yetişkin, çocuğun günlük gereksinimleri ve duygusal gereksinimlerini karşılayarak çocuğa güç ve güven duygusu verecektir.

Olumsuz hayaller ve nedensellik düşünceleri, çocuğun zihnini uzun süre meşgul edebilir. Gerçekçi temellere dayanmadıkları için çocuk bu hayalleri ve düşünceleri çözümlemekte güçlük yaşayabilir. Ürkütücü ya da suçlayıcı özellikte olabilen bu hayal ve düşünceleri çocuk paylaşmayıp, iç dünyasında büyüttüğünde yas içinden çıkılması zor bir hal alabilir.

Ve elbette çocuğun kişilik özellikleri ve önceki yaşantıları, yas süreci üzerinde belirleyicidir. Örneğin daha kaygılı bir yapıya sahip, içe kapanık ya da duygusal patlamalar yaşayan çocukların yasla başa etme kapasitelerinde zorluk görülebilir. Önceki ayrılıklar ya da örseleyici olaylar çocuğu ölüm karşısında daha kırılgan kılmış olabilir.

Her türlü olumsuzluk karşısında, çocukların duyarlılıkları gibi onarım kapasiteleri de oldukça yüksektir. Bu seyirde, çocukları anlayabilmek, sarmalayabilmek, zaten zor olan bir süreci daha da zora sokacak tutumlardan kaçınmak bir yetişkin sorumluluğumuzdur.

Yas çözümlenmesi sırasında çocuğumuza destek olurken, gerek kendimiz gerekse çocuğumuz için bazı hallerde ruh sağlığı uzmanından yardım almaya gereksinim duymamız da doğaldır.

 

Ne Zaman Ruh Sağlığı Uzmanına Başvuru Gerekli?

Ölüm sonrası ve yas sürecinde özellikle bazı durumlarda ruh sağlığı uzmanına danışmak faydalı ve gereklidir:

*Özellikle ani ve sarsıcı bir ölüm yaşanması

*Çocuğun, ölen kişinin ölümünü yok sayması ve reddetmesi halinin uzaması

*Çocuğun, yas sürecinde beklenen tepkileri ya da belirtileri şiddetli ve uzun süreli yaşaması

*Çocuğun, ölen kişi gibi olma, onun gibi davranma çabasıyla acı ile başa çıkmaya çalışması

*Ölen kişisin içinde bir yere yerleştiği gibi, ölen kişiyle özel bir ilişki kurdukları gibi hayaller kurması

 

Uzm. Dr. Dilek Güntepe 

Yararlanılan Kaynaklar:

Çocuk, Kayıplar ve Yas / Yetişkinler için El Kitabı - Atle Dyregrov